sevgililer günü ticari ayak yahut aman ne fena gün ne kötü yalnızız da demiycem. bu sebeple bodoslama daldım girizgaha ihtiyaç duymaksızın.

yalnızız her vakit. sevgilidir eştir olsa da yalnızız.

pastel pastel bir yazı yazmak isterdim amma velakin her insanın zaman zaman yaşadığı, o saçma, mantıktan arınmış aptal ruh hali içersine daldım az evvel huşuyla. daha da fenası babanneyle aynı odada burda romantik yazılar yazma girişiminde bulunmam. duyduğu her sesten ve gördüğü her ışıktan uyanan babanne tepki vermesin diye siyah klavyede monitörün ışığının aydınlattığı kadarıyla, siyah oda da siyahım.

çok siyahım bugün. nedendir bilinmez yok hep biliriz nedenleri de dillendiremeyiz. gayet dillendirebiliyorum ama bilindik temşit pilavını sunmak istemiyorum kimseye. zavallıyız be. bak dön şu halimize. hea evlendim mutluyum diyen de tanımıyorum. cidden merak ediyorum o ulu yaratıcı bu kadın erkek mevzularını son derece teknik düşünerek üremek için yaratmış da bizi de biz mi bu ipe sapa gelmez dandirik aşk mevzularına dalıp işin bokunu çıkarmışız.

suçlasam birini rahatlıycam ama mantık abidesine dönüşmekte olan ben her defasında suçlanacak birini ararken kendi kendini otomatikman kilitleyerek " ne alaka lan onun hiç suçu yok ki " şeklinde dönütler veriyor bana (bkz. dönüt -- öğretmen ağzı)

burdan valentine 'e seslenmek istiyorum.

Allah belanı versin!

1 comments:

point d'orgue said...

ne ilginçtir siyah bir renk bile değilken, matemin simgesi oluştur. tüm renkler ışığı yansıtarak formlarını vermekle, ışıkla birbirinin rolünü üstlenen riyakar bir kalabalıkken, buna rağmen, siyah sadece ışığı emer, yansıtmaz. belki bizi de emdiği gibi... siyah aslında hep karanlıktı. belki bu yüzden seviyoruz, bizi de emdiği için başka bir şans tanımıyor. gece karanlık, saçlar karanlık, gözler karanlık...

bakınız sıla hanım'ın pastel boyalarına, renk renk çeşit çeşit ve onun ellerinde yeni bir dünya yaratmak için hepsi birer fırsat. ne yazık ki büyüdükçe onu teker teker terkedecekler, ve elinde sadece karanlık kalıcak. nerede "monami" çantasında, gökkuşağı pastellerimiz. onlar bizi çoktan terketti, hayatımızı kendimizi renklendirmemizi bekleyerek. ama ne yazık ki siyahtan, başka bir renk türemez, siyahla siyahı karıştır, biraz da sulandır, olmuyor işte!

kim karanlıkta koşarken, el tordamıyla yolunu bulabilir ki? yalnız değiliz, hepimiz aynı karanlığın içinde el yordamıyla birbirimizi ararız, buluruz ve yine kaybederiz, çarpışırız, özür dileriz, yine yolumuza devam ederiz. yalnız değilsiniz, öyle büyük bir kalabalığın içindesiniz ki bir ağustos günü en gözde plajları aratmayacak kadar... neden kaçıyoruz ki karanlıktan?

rakının hep şişede duracağını sanırdık, steve martin'i hala bizi güldüren filmlerdeki cast yazılarında hep o haliyle hatırlayacağımızı ve karanlığın korkutucu olacağını zannederdik. şimdiyse kendimizle başbaşa kalmak için karanlığa sığınıyoruz. kalmadı eski heyecanlar, yılbaşında hediye edilen intertoy oyuncakları, herşey değişti, biz büyüdük de karardı dünya.