Gözleri esmer güzel titretirdi bedeni
Ben ay ‘ı keser cemaline nur eylerdim
Elin bunun şavkı ne dem olurdu ne de ezel
Ben o güzele meşki mecbur eylerdim

Nefesi duyulmaz idi sesi vakur
Mis kokun olmayaydı zatı zen neylerdim
Haramdı; gözlerinin akı bile namahrem
O güzel olmayaydı güneşi kim bellerdim

Laldir O Bırak Sensiz Etmesin Bir Gıdım Herze
Kaçamazki Bu Dil, Şakır Durur Seni Gördüğü Her Yerde
Sor Esmerim Ar Neymiş, Gurur Varmıymış Bu Erde
Yaradanı Küstürdüm Seni Halaskar Belledim
Hanen Türbem İdi, Durmadan Secde Eyledim

Yer Gök Kör Olsun Görmesin Esmeri Bir Gıdım Işık
Daldır Ağactır İstemese De Güneş Gibi Ona Aşık
Kadın Haram, Zorlasam Da Gönül Düşmez Başka Narine
Sorma Esmerim
O Narin Beden Benden Öte Hangi Densize Yaraşık

Elim Uzatsam Yakarsın Artık Lav Gibi
Dilim Anlatsa Okyanus Olur Nefes Vermez
Bırak Kul Hakkıdır Bari Gözlerim Görsün Çehreni
Esmer Acımaz Zenine Ecel Vakti Su Vermez
Düşürme Yüreğini ,Sevme Yine Esmer Beni
Bir Bakış Atsan Gayri,
Gece Gibi Karanlık Sevdam Ermez

Tükendim dedi acemi şair, hışmınla yordun beni
Ey kudretli ey erkek kader.
Zamanı saçlarıma sardım istedin diye
Rüzgarla çarpar uçlarından
yüzüme hafif hafif keder...

Ey zerdüşt, ey derbeder..
Küstahsın.
Rabbim senin tufanından korusun
İBlis dürtüyor ; diyor ki
Tırnağınla bile iyisin hoşsun
Yüce Mevlam seni benim koynuma soksun!

Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...

Gün senden ışık alsa bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!..
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
Çehren bana uğrunda ölüm hâzzı verince,
Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
Gözlerle günâh işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlâh'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silâhın,
Vur şanlı silâhınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!

Bir başka füsûn fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler...
Halâ yaşıyor gizlenerek rûhuma "Kaabil";
İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!



Hüseyin Nihal Atsız

Korsun, Mevla'm seni kızgın ateşten mi yaratmış
Yahut cemalini gören ademoğlu mu sana tapmış
Kimidir topal kimidir işitmez kimidir yeksan
Seni hangi kelime dillendirsin bulunmaz ki sende bir noksan
Gün aydınlanmasın sen ol zifirim, sen ol siyahım
Kul istese de Rab eylemez tutsun ki sana ahım
Yudumladığın su bile dua eder rabbine
Sana ulaşmayan nimet kederdir sahibine
Yezitler; dahi mürailer korkar senden
Hangi imansız imana gelmez ki böyle bir bedenden


Sevdam,
Koca okyanus örülür müymüş hiç.
Benim başımdaki evim, hayalim bile kerpiç.
Bak yüzümdeki servilere sığınmış hazin ar'a,
Kıyma
Uzat bir gıdım olsun keşkülüfukara,
Şu imanı kurumuş kafir dudaklara.

Sen

Ufuktan öte tandır evvel ağaran
Vardır elbet gökteki güneşi de karartan,
Sen dillendirdin bu esmeri, bu geceyi
Ahrazdı dudaklar yeni oldu çığırtkan


Çehresine vurgundur aşkın ıhlamur
Yüzüne vurmayan aydan güneşten ne fayda beklesin
Faydasız alevden yükselir gibi buhur
Bilinmez kime ne onmaz yaralar eklesin

Dil, dil ki vuku buldurur şerri
Şer de gelir buldurur mahşeri
Mahşere gelmezden evvel sanır fevkalbeşer
Ihlamurun dalları ona fayda eylesin

Yarı seri ayıramazdan daha
Bilemezsen hangisi ak hangisi kara
Gönlünün su tasını şerbetini dökersen sağa sola
Susuzlukta kim olsun ki sana can eylesin

Ben idim yezid ben idim kafir
Sen kıymetliydin yahut en olmaz kadir
Sırtıma vurdun yükü, çehreme düşen aksedir
Ihlamur sandın sana bir laf eylesin

Ciğer dediğin hasrettir kana
Hangi zene sorsam aşıktır sana
Etme gayrı faydasızdır ıhlamura müdana
Çehresini saklamış ki sana bir af eylesin


öhhmmm...

duygusal bir yazının girşi olacak bu. bu sebeple blog giriş müziği bile "soad - roulette" olarak değiştirildi. karar bu ama yazının sonuna doğru nereye sürüklenmiş oluruz bilemiyorum. daha az önce uludağsözlük de kakalı, boklu entryler okuduktan sonra kendimi nasıl toplayıp da duygusal yazılar girebilirim bilmiyorum. velhasıl bu sıralar pek çok şeyi bilmiyorum. bilmiyorum size de olur mu. zaman zaman kendimi yer yüzüne yaşayan en boktan insanlardan biri olarak görüyorum. gaye yok, amaç yok, dost yok, tırnaklara kadar yalnızlık var. zira ben kapalı kutu dedikleri şeylerdenim. hissettiklerini kolay kolay paylaşmayan, kendi silsilesinde boğulup kimselere çaktırmadan depresyonlar geçirenlerden. bahar bitti evet ama yazla bir benim bunalımlarım başladı normal insanların aksine...(3 nokta koyalım ki duygusal yazı yazma kurallarını bozmayalım)

ne yapacağım yahut ne yapmak istediğim hakkında en ufak bir fikrim bile yok. okyanuslara tın beni gelgitlerle yatırın beni çağlarını çoktan geçtim. hiçbirşeyi akışına bırakamayacak yetişkin yaşlarımdayım. ilk evrelerinde olduğum için o da zor geliyor. karar almam lazım her zamanki gibi..(3 nokta halen var)

sevmem lazım, dert anlatacak bir omuz olsun diye değil gerçekten sevmem lazım ve galiba eşiğindeyim. hayır hiç kimse yok ama bazen öyle hisseder insan. sevmem lazım ki daha güçlü olayım. seveyim ki aşk acısı çekerken diğer sorunlar ufak gelsin..



sevgililer günü ticari ayak yahut aman ne fena gün ne kötü yalnızız da demiycem. bu sebeple bodoslama daldım girizgaha ihtiyaç duymaksızın.

yalnızız her vakit. sevgilidir eştir olsa da yalnızız.

pastel pastel bir yazı yazmak isterdim amma velakin her insanın zaman zaman yaşadığı, o saçma, mantıktan arınmış aptal ruh hali içersine daldım az evvel huşuyla. daha da fenası babanneyle aynı odada burda romantik yazılar yazma girişiminde bulunmam. duyduğu her sesten ve gördüğü her ışıktan uyanan babanne tepki vermesin diye siyah klavyede monitörün ışığının aydınlattığı kadarıyla, siyah oda da siyahım.

çok siyahım bugün. nedendir bilinmez yok hep biliriz nedenleri de dillendiremeyiz. gayet dillendirebiliyorum ama bilindik temşit pilavını sunmak istemiyorum kimseye. zavallıyız be. bak dön şu halimize. hea evlendim mutluyum diyen de tanımıyorum. cidden merak ediyorum o ulu yaratıcı bu kadın erkek mevzularını son derece teknik düşünerek üremek için yaratmış da bizi de biz mi bu ipe sapa gelmez dandirik aşk mevzularına dalıp işin bokunu çıkarmışız.

suçlasam birini rahatlıycam ama mantık abidesine dönüşmekte olan ben her defasında suçlanacak birini ararken kendi kendini otomatikman kilitleyerek " ne alaka lan onun hiç suçu yok ki " şeklinde dönütler veriyor bana (bkz. dönüt -- öğretmen ağzı)

burdan valentine 'e seslenmek istiyorum.

Allah belanı versin!